Eğitim ve Dünden Bugüne Değerlerimiz

EĞİTİM VE DÜNDEN BUGÜNE DEĞERLERİMİZ

Toplumsal ve insani değerler insan yaşamının en önemli tarafını oluşturur. Eğitim sadece akademik bilgi ve becerilerin aktarımını sağlamamaktadır. Eğitim, akademik bilgi ve becerilerin yanı sıra toplumların ahlaki tutum ve davranışlarının da nesiller arasında aktarımını da sağlamaktadır. Bundan dolayı okullar ulusal ve evrensel değerlerin insanlara kazandırılmasındaki en önemli kilit noktalardır. Çünkü yapılan araştırmalar ahlaki değerlerin ve bu değerleri kazandırmaya yönelik yapılan eğitimin akademik bilgi ve becerileri kazandırmak için yapılan eğitim kadar önemli olduğunu ortaya koymuştur. Ahlaki bakımdan zayıf öğrencilerin akademik açıdan da başarısız olduğu gibi, bu kişilerin çalışma yaşamına başladıklarında da başarılarının düşük olduğu ya da sırf kendi çıkarları uğruna ahlaki değerlerle uyuşmayan ve toplum tarafından kabul görmeyen davranışlar sergiledikleri görülmektedir.

Değerlerin nesilden nesile temel aktarım aracı eğitimdir. Eğitimin bu boyutunun amacı sosyal yapıyı korumak ve sürdürmektir. Değerler ister eğitim yoluyla formal olarak kazanılsın isterse de günlük hayatın içerisinde fark edilmeden yaşayarak informal şekilde öğrenilsin her iki şekilde de nesiller arası aktarımla sürekliliği sağlanmaktadır.

Değerlerin öğrenilmesi formal eğitimin dışında model alma yoluyla da öğrenilmektedir. Özellikle küçük yaşlarda aile içerisinde değerleri kazanan çocuk yetişkin olduğunda bunu hayatında örnek aldığı kişilerden modellemeye devam etmektedir.

Tarihi süreçte nesiller arasında aktarılarak günümüze kadar gelen davranış kalıpları, değer yargıları, örf ve adetler kültürü oluşturmaktadır Sosyal bir varlık olan insanoğlu sosyalleşmesini geçekleştirirken içinde bulunduğu ailenin, ait olduğu grubun ve toplumun kültürünü de öğrenir. Ancak toplumlarda zaman içerisinde değişim kaçınılmazdır. Hemen hemen her toplumda kültürel değişme çeşitli şekillerde meydana gelmektedir. Eğer meydana gelen değişim toplumda olumlu gelişme ve değişmelere sebep oluyorsa buna kültürel gelişme derken oluşan değişim negatif ve toplumsal yapıyı olumsuz yönde etkiliyorsa buna da kültürel yozlaşma demekteyiz ki, kültürel yozlaşma toplumu çöküşe götürmektedir. Burada Aristo’nun sözünden bahsetmeden geçemeyeceğim. Aristo, asırlar önce “En bedbaht millet, kaleleri ayakta iken kültürü ve ahlâkı harabe olan millettir” demiştir. Kültürel yozlaşma beraberinde tabii olarak kültürün ve ahlâkın çöküşünü de getirmektedir.

Kültürün ortak özelliklerinin ortadan kalkmaya başlaması, bir toplumda sosyal ilişkilerin bozulmaya başlaması, toplumu bir arada tutan dil, din, inanç ve değerlerin gevşemeye başlaması yavaş, yavaş toplumda çözülmeyi meydana getirmektedir.

Yozlaşma sözlük anlamı ile orijinalliğin bozulması, doğasındaki iyi niteliklerin kaybolmaya başlaması, bir şeyin manevi niteliklerinden uzaklaşılması şeklinde tanımlanmaktadır. Kültürel yozlaşma ise bir toplumdaki dilin, dinin, ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin, ananelerin yozlaşmaya uğraması demektir. İşte kültürel yozlaşma içerisinde ahlaki değerlerin yozlaşmaya başlaması toplumsal düzenin bozulmaya başlamasına, giderek toplumun yok olmasına sebebiyet vermektedir. Tarihin her döneminde bu tür yok olma örnekleri ile karşılaşmaktayız. Ancak kendi öz kültürlerini koruyan toplulukların farklı medeniyetlerin hakimiyeti altına girseler bile yüzyıllar sonra bile tekrar bağımsızlıklarını kazandıkları bildiğimiz bir gerçektir.

Özellikle küreselleşme süreci gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin siyasal yapılarını değil aynı zamanda en önemli kültürel yapılarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Bu etkileşimde en büyük payı kitle iletişim aracı olarak televizyon ve günümüzde dijital dünya sağlamaktadır. Güçlü toplumlar bu kitlesel iletişim araçlarıyla kendi dillerini, dinlerini, kültürlerini çok kolaylıkla daha güçsüz olan toplumlara farkına varılmadan empoze etmektedirler. Buda bu toplumların kendi kültürlerinin, değerlerinin yavaş, yavaş kaybolması anlamına gelmektedir. Artık toplumlar bu etkiler sonucunda daha materyalist, daha vurdumduymaz, adaletsizliklere, ahlaksızlıklara ses çıkartmaz, bana dokunmayan yılan bin yaşasın türünde davranış kalıplarını göstermeye başlarlar. Bu tür durumlarda ortaya çıkan sonuçlar sadece bu davranışı gösteren kişileri değil, toplumun tamamını da etkiler hale gelmektedir.

Ahlaki değerlerde meydana gelen bu erozyon ekonomik, teknolojik birçok sebepten ileri gelebilmektedir. Kendi çıkarları için her türlü çabayı mübah saymak özellikle bizim gibi gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde ciddi zararlara sebep olmuş ve hala da olmaya devam etmektedir.

Zaman içerisinde kültürler arası etkileşimler sonucunda değişimler kaçınılmazdır. Bu değişimlerin en önemli nedenlerinden biri göçlere bağlı olarak yaşanan kentleşme sürecidir. Bu göçlere bağlı olarak kültürel değerlerde değişim yaşanmaktadır.

Ülkemizde de 1950’li yıllardan itibaren yoğun bir şekilde köyden kente göç yaşanmıştır. Mekansal olarak meydana gelen bu değişim, sosyal alanda da bir çok değişikliği beraberinde getirmiştir. Köyden kente göç eden bu yeni kitle hem köyün adet, ve göreneklerinden tam anlamıyla vaz geçememiş ama bir yandan da kentteki yaşama özenti duyarak kendi yaşamında da farklılaşmalar yapmaya başlamıştır. Deyim yerinde ise  ne kentli olabilmiş nede köylü kalabilmiştir. İkisinin arasında sıkışıp kalmış ve kendi içinde bambaşka bir kültürü oluşturmuştur. Bu kültürde ne kentlinin değer yargılarını benimsemiş nede köyün kültürel değerlerine ve inançlarına sahip çıkabilmiştir. İşte değerlerde oluşan bu değişiklik en çok kendini kültürel yozlaşma olarak göstermektedir.

Günümüzde yaşanan savaşlara bağlı olarak ülkemizin almış olduğu göç bu güne kadar tanımadığımız bambaşka bir kültürün de yaşantımızın içine girmesine sebep olmuştur. Bunların yanı sıra tüm dünya da yaşanmakta olan dijitalleşmenin bir sonucu olarak ülkemizde de bir kültürel değişim söz konusudur. Bu değişim gerek dijital dünyanın dayatmaları ve gerekse küreselleşmenin sonucudur. Bu değişim çok olumlu katkıların yanı sıra ülkemizin kültürel dokusunda olumsuz etkilerde yaratan nitelikte olabilmektedir.

Dünyada meydana gelen hızlı değişimler sonucunda gençlerin,  zamanlarının büyük bir kısmını sosyal medya da geçirmeye başlamasıyla, aile içerisindeki doğal eğitim sürecinin yerine çeşitli iletişim araçlarının oluşturduğu güdümlü, istenilen kültürün yaygınlaşmasını sağlayan bir ortam oluşmaya başlamıştır. Özellikle kitle iletişim araçları, toplumda kültürel dönüşümlerin yaşanmasında ve popüler kültürün yaratılması ve yaygınlaşmasında önemli işlevlere sahiptir.

Kitle iletişim araçları bilgilendirme ve eğitmenin yanı sıra küresel sermayenin çıkarları doğrultusunda kitleleri yönlendirmek gibi gizli bir işleve de sahiptir. Günümüzde özellikle genç nesil bu kitle iletişim araçlarıyla oluşturulmuş popüler kültürün etkisinde kalmakta ve sosyo-kültürel alanda değer yargılarında ciddi erozyon yaşamaktadır. Günümüzde bunun en belirgin özelliklerini gençlerimizde görebiliyoruz.  Saç kesimlerini etkilendikleri bir pop yıldızın gibi yapabiliyorlar, kılık kıyafet veya hal ve tavır olarak bir pop yıldızına ya da bir dizi kahramanına benzemeyi tercih edebiliyorlar. Bu her zaman olumlu yönde olmayabiliyor. Özellikle medya da bazı dizi kahramanlarının argo konuşmaları, silahla, şiddete meyilli hal ve tavırlar göstermeleri sebebiyle bir anda gençler arasında bu tür söylemler, hal ve tavırlar yaygınlaşabiliyor.

Geçmişte hem velilerden hem de öğrencilerden öğretmene saygı sonsuzken günümüzde artık gün geçmiyor ki gazetelerde ya da haber programlarında öğrencisi ya da velisi tarafından dayak yiyen, tartaklanan bir öğretmen haberine rastlamayalım. Ya da önceki yıllarda doktorun önünde ceketini ilikleyen bir nesilden günümüzde doktor döven ya da doktoru bıçaklayan bir hale geldik. Tüm bunların aslında özünde yaşadığımız şey değerlerimizde yaşadığımız erozyondan başkası değil.   Çünkü Türk örf ve adetlerinde tahsilli kişiye, büyüğe  saygı sonsuzken, bugün geldiğimiz noktada yaşadığımız değer erozyonun sonucunda karşımızda öğretmenine yumruk atan ya da doktoru bıçaklayan bir birey görebiliyoruz.

Tüm bunların içerisinde toplumumuz kültürel değişim süreci içerisinde çağın gereklerine ayak uydurmak, küreselleşme sürecine uyum sağlamak durumundadır. Kültürlerin milli olması, diğer kültürlerle etkileşim halinde olmaması anlamına gelmemektedir. Dünya üzerinde tüm kültürler birbirlerinden az ya da çok etkilenmektedir.

Kitle iletişim araçlarının baş döndürücü bir hızla geliştiği dünyamızda, özü korumak şartıyla, değişim, çağdaş dünyayla rekabet etmenin vazgeçilmez şartı olmuştur. Ancak ne olursa olsun yeter ki bu değişimde özümüzden sapmayalım var olan milli ve evrensel değerlere sahip çıkalım, bunları gelecek kuşaklarımıza en iyi şekilde aktaralım. Değişimden korkmayalım ama değişimi ilerlemek, gelişmek anlamında değerlendirelim ve gelecek nesillerimizi bilim ve teknolojinin gereklerine ayak uyduracak pozitif bilimin gereklerini yerine getirir nitelikte donanımlı olarak yarınlara hazırlayalım.

Sözlerimi Heraklitos’un bir sözü ile noktalamak istiyorum. “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir.” Yeter ki bunu olumlu yönde kullanabilelim.

Eğitim ve danışmanlık talepleriniz için https://www.aysegulark.com/ web sitemden benimle iletişim kurabilirsiniz.