Eğitim Kurumlarında Etik Yönetimin Önemi

Eğitim Kurumlarında Etik Yönetimin Önemi

Çalışanların işlerinde mutlu ve verimli olmaları için kurum yönetiminde etik ilkelerin benimsenmiş olması çok önemli. Kişinin çalıştığı kuruma bağlılık hissedebilmesi,  kuruma aidiyet duyabilmesi, kurum işleyişinde etik ilkelere duyarlı bir yönetim tarzının hayata geçirilmesiyle sağlanır.

Çalışanın kendini güvende hissedebilmesi, işi ile ilgili istek ve arzularını dile getirebilmesi, görev tanımının belirlenmiş olması, sorumluluklarıyla doğru orantılı olarak yetki sahibi olabilmesi, işi ile ilgili inisiyatif alabilmesine imkan verilmesi, çalışanın verimli çalışmasına ve yaptığı işten tatmin olmasına imkan sağlar.

Yönetim tarzı olarak kurum içerisinde korku kültürü oluşturmak, çalışanları azarlamak, aşağılamak çalışanların kendilerini değersiz hissetmelerine sebep olurken aynı zaman da kurum bağlılıklarını da azaltmaktadır. Bu tür yönetim tarzının olduğu kurumlarda işten ayrılmalar çok fazla olmaktadır.

Yöneticinin yönetim becerilerinde yetkin olmaması, her an hata yapacağından, işini kaybedeceğinden korkuyor olması kurum içerisindeki her şeyden haberdar olmak istemesine sebep olur. Bazen bunu her konu hakkında bana bilgi iletin ya da benden onay alın tarzında formal yollardan talep ederken bazen de çalışanlar arasından muhbirler kullanarak informal bilgi toplama yollarını tercih eder.   Çıkarları için kişilerle samimi ilişkiler kurar. Çıkar ilişkileri bittiğinde bu kişileri ortada görmek pek mümkün olmaz.  Tek hedefleri vardır. Kurum sahibine yaranarak nemalanabilmek. Onlar için kişiler ve ilişkiler önemli değildir.

Zaman zaman eğitim kurumlarına üst düzey yönetici olarak eğitimci dışında farklı bir meslekten de atamalar olabilmekte. İşte bu tür durumlarda yapılan en büyük hatalardan biri yöneticinin alan bilgisi olmamasına rağmen kurumda işin profesyonellerine danışmadan kararlar alması ve aldığı bu kararlara herkesin uymasını beklemesidir. Genellikle bir eğitim kurumuna eğitimci yerine bir başka meslek mensubu üst düzey yönetici olarak atandı ise kurum için bir şeyler yaptığını göstermek adına belki de yaptığı ilk iş kendince kolay olduğunu düşündüğü ve sonuçları hemen görülemeyecek olan alanlarda yenilik yapma çabasına girişmesidir. Bu tür durumlarda eski çalışanlar konuya müdahale etmeye kalktıklarında da duyacakları ilk itham “sizlerde işletme körlüğü başlamış” söylemidir.

Oysa ki etik yönetim tarzını benimsemiş yöneticilerin yaptığı ilk şey işi yapan profesyonellerden iş hakkında bilgi almak, alınacak kararlarda herkesin fikrini alarak, ortak karar oluşturmaktır.

Etik yönetim tarzını benimsememiş yöneticiler kendi egolarının tatmin edilmesinden hoşlanırlar. Bundan dolayı çevrelerinde yaptıkları her şeyin doğru olduğunu söyleyen bir şakşakçı takımları mevcuttur. Bu şakşakçı takım genellikle mesleki yetkinliği sınırlı kişilerden oluşmaktadır. Söylemleriyle yöneticiyi öyle yüceltmektedirler ki yönetici kendisi ile ilgili tüm güçlü bir sanrıya inanır. Durum böyle olunca da bu şakşakçı kitle bir anda kurumun en muteber çalışanları oluverir. Esas işi bilen, kurumun yükünü sırtlayan kişiler ise aciz ve beceriksiz ilan edilerek işten çıkartılır.

Ancak bilinmesi gereken bu rüyanın çok uzun sürmeyeceğidir. Bir süre sonra işler olumsuz sonuçlanmaya başlayınca iş işten çoktan geçmiştir. Grup içerisinde suçlamalar artar, görev değişiklikleri gündeme gelir. İnişe geçen başarı grafiğini yukarı yöne çevirme çabasına girişilir. Ancak bu kısa sürede hayata geçebilecek bir durum olmadığı için hayali başarı öyküleri yaratılmaya başlanır. Ama gerçek sonuç hezimet ve hüsrandır.

Etik yönetim ilkelerini benimsememiş yöneticiler kendi kişilik özelliklerini ve duygusal iniş çıkışlarını işlerine ve ekiplerine yansıtırlar. Her duygusal dalgalanmada bedel ekip üyelerine çıkar. Çalışanlar bu durumdan o denli muzdariptir.  Mümkün olduğunca yönetici ile karşılaşmamayı tercih ederek mesailerini tamamlamaya gayret ederler. Yöneticiye bir şey sormak ya da öneri de bulunmak mümkün değildir.

Bir de etik yönetimi benimsemeyenler içerisinde her şeyi ekibinden bekleyenler vardır. Her tür sorumluluğu ekip üyeleri alacak, her tür çalışmayı ve organizasyonu ekip üyeleri yapacak ama sonuç iyi olursa “başarı kendine ait, eksik ya da hata varsa başarısızlık ekibe aittir. Hiçbir sorumluluğu üstlenmez, görev deklare etmez, inisiyatif vermezler ama tüm akışın sorunsuz olmasını beklerler. İşler yolunda gitmediğinde de günah keçisi ararlar.

Bir başka yönetici tarzında ise yönetici tüm sorumluluğu ve iş yükünü ekibine bırakmıştır. Kurumda ne olup bittiğinin pekte farkında değildir. O sadece kendisine söylenenlerle yetinir. Daha fazlasını yapabilecek yönetim yetkinliklerine de zaten sahip değildir. Etliye, sütlüye pek fazla karışmaz.

Bir de hiçbir yönetici yetkinliğine sahip olmamasına rağmen bir şekilde yönetici pozisyonuna gelmiş olanlar vardır. Bunlar kendi eksiklerini farkında oldukları için sorumluluk almaktan kaçınırlar. Yeniliğe ve değişime dirençlidirler. Her şeyi daha önce yaptıkları gibi yapmak isterler. Çünkü yeni bir duruma bilgileri sınırlı olduğu için adapte olmaları zordur.

Bazen de kurum itibarını küçük hesaplarla yerle yeksan eden etik değerlerden bir haber yöneticiler vardır. Yaptıkları hesaplar hep çok küçüktür. Bu denli küçük hesapların maalesef ki kurumlara maliyeti çok büyük çıkmaktadır. Bir mutsuz paydaşın 9 ile 15 kişi ile mutsuzluğunu paylaştığını düşünürsek hele ki günümüzde sosyal medyanın gücünü de düşünürsek aslında bunun kurum adına ne kadar olumsuz bir reklam olduğunu siz değerlendirin

Yapılan her şeyin en doğru ve en mükemmel olduğunu düşünen başını kuma gömmüş yöneticiler de vardır. Bechmark yapmayan, piyasayı dikkate almayan, olan bitenlerin farkında olmayan, getirilen her öneriyi ya da eleştiriyi kurumu zarara uğratacak değişikliklermiş gibi düşünüp kabul etmeyen, bu önerileri getirenleri de adeta düşman ilan edenler. Oysa ki etik yönetim ilkelerini benimsemiş yönetici için her öneri ve eleştiri üzerinde düşünülmeğe ve kritik edilmeğe değer. Hele  bu öneri ya da eleştiri bir ekip üyesinden geldiyse çok daha fazla kıymetlidir. Çünkü bu eleştiriyi getiren ekip üyesi de kendisi de aynı gemidedir ve fayda herkese katkı sağlayacaktır. Ancak bu hesabı bile yapamaz, alışkanlıklarından vazgeçip konfor alanının dışına çıkamaz. Savunması da biz bu işi 40 yıldır böyle yapıyoruzdur. Düşünsenize işler hep aynı yapılmış, sonuçlar hep aynı alınmış, gelinen nokta belli. Gelinen noktayı yeterli bulup bir ileri adım atmaktan imtina etmek nasıl bir yönetim şeklidir?

Eğitim kurumunda bulunmuş ancak daha önce kurumla ilgili sorumluluk almamış ve yönetim kademelerinde bulunmamış kişilerden zaman zaman bende 40 senedir bu işin içerisindeyim söylemlerini duyarsınız. Oysa ki gerçek olan bir şey vardır. Bakmakla, yapmak çok farklı şeylerdir. Her evde evin annesi senelerce pilav pişirir, evin kızı da buna şahit olur. Oysa ilk defa pilav yapmaya kalktığında o pilav ya lapa olur ya da dibi tutar. Onun için bir işin sorumluluğunu alarak yapmakla, başkasının yaptığı bir işe gözlemci olmak kişiye aynı kazanımları sağlamaz. Bunun için bir işin sorumluluğunu alarak yapmış olanların bilgi ve deneyimini göz ardı etmek yerine bu bilgi ve deneyimi  kuruma yansıtmak en doğru yaklaşım olacaktır.

İşte tüm bu yönetici tipleri iş hayatımız boyunca bir şekilde karşımıza çıkmıştır. Kendi deneyimlerimizden de biliriz ki bu yönetim tarzlarının uzun vadede başarılı olması ve kuruma fayda sağlaması mümkün değildir.

Kimi zaman yapılan ufak hesaplar sebebiyle kimi zaman da çalışanlara değer verilmemesi sebebiyle yetişmiş, donanımlı kişiler bu kurumlarda çalışmak istemezler. İş başvurularında yetişmiş çalışan bulmak nerede ise imkansızdır.

Bazen bu iş bilmez yöneticilerden dolayı kayıplar öylesine büyüktür ki kurumlar iflasın eşiğine gelir veya franchise sözleşmeleri iptal edilir ya da kapasitesinin çok altında öğrenci kapasitesiyle varlığını sürdürmeğe çalışır. Kısacası bedel çok ağırdır. Bundan dolayı kurumlar için yönetici yetkinlikleri çok büyük bir öneme haizdir. Bizim kültürümüzde de bu konu da güzel bir deyiş vardır. “ Balık baştan kokar” diye.

Yazımı okurken zaman zaman gülümsediğinizi ve “aynen filan bey ya da falan hanım gibi” zihninizden tanıdığınız yöneticilerinizin geçtiğini görür gibi oldum. Maalesef ki yönetim anlayışlarında etik ilkeleri benimsemeyen çok yönetici var ve bunu önemsemeyen pek çokta kurum.

Yöneticilerin kuruma gerçek anlamda fayda sağlamaları etik yönetim ilkelerini benimsemeleri ile mümkündür. İletişim becerileri güçlü, saygılı, insana insan olduğu için değer veren, sevgi ve hoşgörü sahibi,  dürüst,  ilkeli, hak ve adalete önem veren, sorumluluk sahibi, demokratik,  laik, sorunlara çözüm üretme konusunda gayretli, eşitlik ve tarafsızlık ilkesine önem veren, liyakat gözeten belki de en önemlisi çalışanların haklarına özen gösteren, taraflar arasında hayata geçirilmiş yazılı ve sözlü sözleşmelere uyan  yöneticilerin kuruma katkısı her zaman çok büyüktür ve böyle bir yönetici kurum için çok büyük bir şanstır.

Çalışma hayatınız boyunca etik yönetim ilkelerini benimsemiş, vizyon sahibi yöneticilerle yolunuzun kesişmesi dileklerimle.

Eğitim ve danışmanlık talepleriniz için aysegulark.com web sitem üzerinden bana ulaşabilirsiniz.